Çiftleşme gerçekleştikten sonra dişi sivrisinek, erkeğin spermlerini
özel bir kesede muhafaza ederek, haftalar boyu döllenmiş yumurta
yumurtlayabilir. Dişi sivrisinek çiftleşme anından itibaren kan emmeye
başlar, çünkü yumurtalarının gelişebilmesi için kana ihtiyacı vardır.
Bu özellikleri incelendiğinde sivrisinek mucizesinin başka bir yönü ortaya çıkar.
Gelişimlerini Durdurabilen Mucizevi Yumurtalar
İnsanlar için gerçekleşmesi imkansız gibi görünen pek çok şey,
hayvanlar tarafından şaşırtıcı bir rahatlıkla yapılabilir. Örneğin insan
gebelik süresini uzatamaz ama bazı canlılar bunu yapabilirler.
Sivrisinekler de bu canlılardandır. Bazı sivrisinek türleri yumurtlama
dönemleri gelmiş olmasına rağmen ilk yağmurdan sonra değil, ikinci hatta
üçüncü yağmurlardan sonra yumurtlarlar. Bu tedbir sayesinde sivrisinek
nesli bir nevi koruma altına alınmış olur.
Sivrisineklerin yumurtalarını bırakmayı geciktirmelerinin önemli bir
nedeni vardır. İlk yağmurlarla oluşan zemin neminin ve yerüstü su
birikintilerinin kısa zamanda kuruma ihtimali çok yüksektir. Bu ise
larvaların kuru yerde kalmaları, dolayısıyla gelişememeleri demektir. Bu
bir ihtimaldir ancak sivrisinek bu ihtimali önceden bilirmişçesine
hareket eder ve çok akıllıca davranır. İlk yağmura aldanmaz ve
yumurtlamak için daha sonraki yağmurları bekler.
Bu durum akla bazı sorular getirir:
Sivrisinek ilk yağmur sonucunda topraktaki nemin yeterli olmayacağını,
su birikintilerinin kısa zamanda kuruyacağını nereden bilmektedir?
Sivrisineğin böyle bir tedbir alması için buharlaşma etkisinden haberdar
olması ve "Bu daha ilk yağmur, zamanla toprağın içindeki ve yüzeyindeki
su buharlaşabilir, bu yüzden yumurtlamak için bir süre daha
beklemeliyim" diye ciddi bir şekilde düşünmesi gerekir.
Sivrisinek böyle bir bilgiyi tecrübe sonucunda elde edemez çünkü ilk
denemesinde yumurtalar kuruyacak ve yeni nesil yok olacaktır.
Sivrisineğin başarılı olabilmesi için bu konu hakkında kesin olarak
bilgi sahibi olması gerekmektedir. Böyle bir şeyin kendiliğinden mümkün
olmayacağı elbette ki çok açıktır.
Olayın daha iyi anlaşılabilmesi için bu örnekler verilse de, daha önce
de belirtildiği gibi sivrisineklerin öğrenmek gibi bir kabiliyetleri
yoktur. Ancak nasıl olursa olur ve sivrisinek son derece doğru ve ileri
görüşlü bir karar verir. Bu karar, doğacak sivrisineklerin hayatlarını
kurtarır.
Bu noktada çok önemli bir soru üzerinde durmakta yarar vardır. Bilgi
nasıl olur da nesilden nesile aktarılır? Eğer söz konusu olan yeni
doğmuş bir insan olsa, eğitilmesi yıllar sürer. Bildiği herşeyi doğumdan
sonraki yaşamında edindiği tecrübeler ve aldığı eğitim ile elde eder.
Oysa bütün ömrü birkaç hafta olan her dişi sivrisinek, ihtiyacı olan
bilgilere doğuştan sahiptir. Bu bilgileri onlara kim öğretmiştir?
Sivrisinekler kimin emriyle hareket ederler?
Bu sorular çoğu insanın ilgisini çekmeyecek bir konu -sivrisineklerin
üremesi- üzerine olsa da, cevap bütün insanları ilgilendiren çok önemli
bir konuyu içerir.
Sivrisinek, diğer bütün canlılar gibi göklerin ve yerin Rabbi olan
Allah'ın ilhamıyla hareket etmektedir. Tek gerçek cevap budur. İnsan
dahil her canlı -farkında olsa da olmasa da- Allah'ın kesin kontrolü
altındadır. Bir Kuran ayetinde bu gerçek şöyle bildirilir:
Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a
tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı
yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru
yolda olanı korumaktadır). (Hud Suresi, 56)
Zor Günlerden Sağ Çıkabilmeyi Başarmak…
Sivrisinekler, yumurtalarını yaz aylarında ya da sonbaharda bırakırlar.
Bulundukları yerin ısısı, sivrisinek larvalarının gelişebilmesinde
önemli bir faktördür. Isı belirli bir dereceye ulaştığında (en az 100C,
en fazla 300C) gelişme hızlanabilir, bu sınırlar aşıldığındaysa ya
gelişme yavaşlar ya da larva ölür.
Larvaların bu hassas durumlarına karşın yumurtalar, kuraklığa ve soğuğa
karşı oldukça dayanıklıdırlar. Gereken koşullar oluşmazsa çatlamadan,
yağmurların yağmasını ve hava sıcaklığının artmasını bekleyebilirler.
Bu cümleyi okudunuz ve geçtiniz, eğer dikkatli bir insansanız
yumurtanın çatlamadan beklediğinden bahsedildiğini fark etmiş olmanız
gerekiyor. Süresi dolmuş olmasına rağmen çatlamayan ve bekleyen bir
yumurta…
Gereken şartlar oluşmazsa, yumurtanın gelişmesi durur. Bu bir ölüm türü
değildir, sadece şartlar iyileşene kadar alınmış bir tedbirdir.
Genellikle yumurta evresinde görülen bu gecikme hareketine diapoz denir.
Yumurtanın büyümesi için gerekli olan nem ve ısı yeterli olmadığı zaman
gelişme durur ve yumurta bozulmadan yıllarca varlığını sürdürür. Yani
yumurtada bir nevi ısı-nem sigortası bulunmaktadır. Şartlar uygun
olmadığında sigorta devreye girer ve yumurtanın gelişim programını
durdurur.
Aslında buna programı durdurur demek o kadar doğru olmaz çünkü uygun
şartları beklemek de programın bir parçasıdır. (İçinde bir program
olduğu kabul edilen bu küçük canlının boyu yaklaşık 1 mm'dir. 1 mm ise
kurşun kaleminizin ucu kadardır.)
Bu konuda hangi kaynağa başvurulursa başvurulsun embriyoların bir
programa göre hareket ettikleri sonucu değişmez. En koyu evrimciler bile
embriyoda bir programın olduğunu kabul ederler. Bu program embriyonun
anne karnında veya yumurtada geçirdiği gelişim programıdır ve bir bakıma
bilgisayar programına benzer. Programın bütün detayları ise hücre
çekirdeğinde bulunan DNA molekülüne yazılmıştır.
Tüm canlılarla ilgili detaylar hücrelerindeki DNA'lara yazılmış
olan şifrelerle belirlenir. İnsanın da gözü, boyu, saç rengi, boyunun
uzunluğu, iç organlarının yapısı, derisinin rengi gibi bütün detaylar
DNA'sına şifrelenmiştir. Bu, Allah'ın kusursuz yaratmasının
delillerinden yalnızca bir tanesidir.
Bir sivrisinekle insan veya bir fille papağan arasındaki fark da
hücrelerdeki bu yazılım farkından doğar. Yeni döllenmiş bir hayvan
hücresi veya yeni döllenmiş bir insan hücresi arasında ilk bakışta bir
fark gözükmez. Ancak her hücre, içinde yazan programa sadık kalarak
bölünür. Bu bölünmeler sonucunda ortaya canlı türleri çıkar.
Sivrisineklerde de bu programdaki emirler uygulanır ve gerektiğinde
yumurtaların gelişimi durur.
Ancak burada aydınlatılması gereken bir nokta vardır: Embriyodaki bu
program nasıl oluşmuştur? Bu programı yapan ve embriyoya nasıl
davranacağını emreden kimdir?
Embriyoyu oluşturan hücrelerin her biri bu programa itaat etmekte ve toplu hareket ederek gelişmeyi durdurmaktadır.
Eğer bir program varsa, onu yazan bir programlayıcı akıl olması
gerekir. En basit bilgisayar programının bile kendiliğinden -yani
bilgilerin tesadüfen biraraya gelmesi sonucunda- var olduğunu iddia
etmek akıl dışıdır. Bu durumda, insan aklının henüz tam olarak
çözemediği embriyoloji programının tesadüfler sonucunda meydana
geldiğini iddia etmek elbette ki çok daha akıl dışıdır.
Bu olağanüstü durumun tek bir açıklaması vardır. Bütün hücreler
Allah'ın ilhamıyla hareket ettikleri için bu şuurlu hareketleri
yapabilirler.
Şimdi, sivrisinek yumurtasının gelişmesini durdurup uygun ortamı beklemesi konusuna tekrar dönelim.
Bu özellik sivrisinek neslinin devamını sağlaması açısından son derece
önemlidir. Örneğin çöl sivrisineklerinden bir tür, 1-2 yıl sonra bile
çatlayabilen kalın kabuklu yumurtalar bırakır. Bu yumurtalar hiç
bozulmadan seneler sonra çatlar ve içindeki larvalar sanki hiçbir şey
yokmuş gibi gelişme evrelerini tamamlar.
Bu dayanıklılıkları sayesinde dünyanın hemen hemen her yerinde
sivrisineklere rastlayabiliriz. Eksi 60 dereceye varan kutup
soğuklarının hakim olduğu alanlarda, maden ocaklarının nemli, sıcak ve
havasız ortamlarında ya da 2-3 kuyudan başka su kaynağı olmayan
kilometrelerce genişlikteki çöllerde bile sivrisinekler yaşayabilir.
İzlanda'nın kuzeyinde, Kutup Dairesi'nin üzerinde "Sivrisinek Gölü"
adında bir göl bulunur. Buz göllerinin içinde donmuş olarak bulunan
larvalar, buzların çözülmesiyle birlikte, sanki olağanüstü hiçbir şey
yokmuş, aylardır buzların altında donmuş olan kendileri değilmişçesine
yumurtalardan çıkarlar. Gelişmelerine kaldıkları yerden devam eder ve
erişkin sivrisineklere dönüşürler.
Sivrisinek Yumurtalarının Özellikleri
Dişi sivrisinekler bir seferde 40 ila 200 arasında yumurtayı suya
bırakabilirler. Her üç haftada bir yumurtlayanları olduğu gibi, senede
bir yumurtlayanları da vardır. Sivrisinek yumurtaları türlerin yaşadığı
yerlere, o ortamdaki düşmanlarına ya da karşılaşabilecekleri tehlikelere
göre değişik özelliklere sahiptir. Kimi çok özenle paketlenmiş,
kimileri sıkıca bir yerlere tutturulmuş, kimileri de batmamaları için
hava yastıklarıyla desteklenmiştir.
Kamuflaj Ustası Yumurtalar
Yumurtalar, anne sivrisineğin yanlarından ayrılmasından sonra tamamen
savunmasız kalırlar. İlk bırakıldıklarında, parlak sarı renkte oldukları
için, çabuk fark edilebilecek, hareketsiz, kolay birer avdırlar. Onları
bekleyen pek çok düşmanları vardır.
Ancak sivrisinek yumurtalarının oldukça önemli bir özellikleri vardır.
Gece bırakılan yumurtaların renkleri, sabahın ilk ışıklarıyla beraber
siyaha döner. Böylece böceklere ve kuşlara karşı oldukça etkili bir
şekilde kamufle edilmiş olurlar.
Bazı sivrisinek cinsleri (Anofel sivrisinekleri), larva ve pupa
evrelerinde de, içinde bulundukları mekana göre renk değişimine
uğrarlar. Öyle ki larva siyah ya da beyaz bir mekana konulduğunda, hemen
bu ortama göre bir renk alır.
Elbette bu renk değişiminden ne yumurtanın, ne larvanın ne de kendisi
de bir zamanlar bu aşamalardan geçen anne sivrisineğin haberi yoktur.
Sivrisinek larvaları, çevrelerindeki düşmanların varlığından,
annelerinin onları bırakıp gittiğinden, tek başlarına ve savunmasız
kaldıklarından da tamamen habersizdirler. Ancak bu durum onlar için hiç
sorun oluşturmaz çünkü ihtiyaçları olan en uygun koruma ile birlikte
yaratılmışlardır. Yumurtaların veya larvaların kabuğundaki pigmentler
güneş ışığıyla birlikte harekete geçer ve koyulaşarak kendilerini
kamufle ederler.
Güneş'ten gelen fotonların etkisiyle veya bulunduğu ortam nedeniyle
renk değiştirmek oldukça karmaşık bir kimyasal işlemdir ve bu sistemin
bilgisi yumurtanın kabuğunda bulunan hücrelere daha önceden
yerleştirilmiştir. Bu etkili koruma için gerekli olan tüm kimyasal ve
fiziksel işlemler istisnasız bütün sivrisinek larvalarında gerçekleşir.
Bütün bunlar bizi tek bir sonuca götürür.
Gerektiğinde larvaları koruması için bu çok ince planlanmış süreci
yaratan üstün bir güç sahibi vardır. Bu güç sahibi her türlü yaratmayı
bilen yüce Allah'tır. Bir ayette şöyle buyrulur:
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur.
Herşeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde
bir vekildir. (Enam Suresi, 102)
Suda Batmayan Disk Yumurtalar
Culex türünün yumurtası, alt kısmında huni şeklinde bir oyuk
taşır. Bu oyuğun, ne işe yaradığı ilk bakışta anlaşılmayabilir, ancak
yumurtanın gelişiminin ileri aşamalarında, oyuğun son derece önemli bir
görevinin olduğu ortaya çıkar. Bu oyuk, içine dolan hava sayesinde bir
cankurtaran simidi işlevi görmekte ve yumurtanın su üzerinde kalmasını
sağlamaktadır.
Ancak dikkat edilirse oyuk nedeniyle yumurtayı ciddi bir sorunun
beklediği görülecektir: Yumurtanın altında yer alan ve bir "cankurtaran
simidi" olarak nitelendirilebilecek olan oyuğun, yumurtanın "alabora"
olması sonucunda işe yaramaz hale gelmesi çok kolaydır. Bu nedenle tek
başına suya bırakıldığında yumurta uzun süre su yüzeyinde kalamaz. En
ufak bir sallantıda dengesini yitirir, devrilir ve alt tarafında hava
bulunan delik su dolarak yumurtanın batmasına neden olur. Oysa
yumurtaların yaşayabilmeleri için suyun üzerinde kalmaları
gerekmektedir. Böyle bir durumda siz olsanız yumurtaların batmaması için
ne yapardınız?
Yumurtalarını birbirlerine yapıştıran anne sivrisinek bunlardan
bir sal oluşturur. Sivrisineğin bu hareketi yumurtaların suya
batmalarını engelleyecek en uygun çözümdür.
Sivrisinekler bu problemi çözecek en akılcı yolu kullanır ve
yumurtaları birbirine yapıştırarak sorunu çözerler. Bir disk şeklinde
birbirine yanyana yapıştırılan yumurtalar, suyun üzerinde yüzen bir
doğal sal oluştururlar. Çapı yaklaşık 11 mm olan bu disk suyun üzerinde
kolaylıkla yüzer. Yumurtaların altındaki oyukta bulunan hava ve
yumurtalar arasındaki boşluk, bir hava yastığı görevi görür ve diski
suyun üzerinde tutar. Böylesine akılcı bir yöntem kullanılmasaydı,
yumurtalar suyun içine batar ve ölürlerdi. Ancak yumurtanın
tasarımındaki bu detay ile tehlike daha en başından önlenmiş ve güvenlik
sağlanmıştır.
Peki sivrisinek nasıl olup da olası bir problemi düşünerek, en uygun
çözümü bulmuştur? Sivrisineğin suyun kaldırma kuvvetinden haberdar
olması mümkün müdür? Bu kuvveti nasıl kullanacağını nereden bilmektedir?
Her ne kadar imkansız da olsa, sivrisineğin başka yumurtaları
gözlemlediğini, uzun uzun düşünerek böyle bir çözümü kendisinin
bulduğunu varsayalım. Durum böyle olsa bile, eğer yumurtaların altında
doğuştan bir hava oyuğu bulunmazsa, sivrisineğin yapmaya çalışacağı sal
bir işe yaramayacaktır.
Dahası sivrisinek, yumurtalarını birbirlerine yapıştıracak ve suda
etkisini zamanla yitirmeyecek doğal bir yapıştırıcıya da doğuştan
sahiptir. Bu yapıştırıcı olmazsa ne yumurtaların altındaki hava
deliğinin, ne de sivrisineğin bir sal yapmaya karar vermesinin bir
anlamı olmaz.
Sivrisineğin yaptığı salın disk şeklinde olmasının da elbette ki bir
amacı vardır. Sal için disk en uygun şekildir. Eğer sivrisinek başka bir
geometrik şekil kullansa (örneğin ince uzun bir dikdörtgen yapsa), sal
kolaylıkla alabora olurdu. Ancak disk şekli, su kuvvetiyle oluşması
muhtemel momentleri en uygun şekilde dağıtarak, güvenliği sağlar.
Birbiriyle bu kadar uyumlu bir sistemi oluşturan detayların, zaman
içinde, şuursuz tesadüfler sonucunda, kendi kendine oluştuğunu iddia
etmek mümkün değildir. Dahası, bu detayların birinin eksik olması bütün
sistemin bir daha geri gelememek üzere yok olmasına sebep olmaktadır.
Sivrisinek, "deneme-yanılma" gibi bir yolla geliştiremeyeceği,
tesadüfler sonucunda kesinlikle oluşamayacak bir biçimde yumurtalardan
oluşan bir sal yapmaktadır. Bu durumun yegane açıklaması ise, doğumundan
en fazla birkaç hafta sonra bu salı yapan canlının, bu iş için gerekli
bilgi ve donanıma sahip kılınmış ve bu iş için "programlanmış"
olduğudur.
Sivrisineklerin yumurtalarından oluşan bir sal.
Yumurtaları tek tek birbirine yapıştırmak ve özenle bir sal yapmak
oldukça zahmetli bir iştir. Bu yumurtaların bir sonraki mevsimde
çatlayacağı düşünülürse, sivrisinek çabasının sonucunu göremeden
ölecektir. Üstelik yumurtladıktan sonra yumurtalarıyla hiçbir bağı
kalmayacaktır. Sivrisinek hiçbir çıkarı olmadığı, kısa bir süre sonra
öleceği halde, kendi ölümünden sonra yumurtalarının güvenliğini sağlamak
için büyük bir çaba harcamaktadır.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, sivrisineğin harcadığı
çabaya rağmen hiçbir çıkarının olmamasıdır. Yaptığı bu zahmetli işin
kendi hayatına hiçbir etkisi yoktur. Yani sivrisinek hayatta kalmak için
değil, gelecek bir nesli kurtarmak için çaba göstermektedir. Hiçbir
zaman göremeyeceği, hangi şartlarda gelişeceklerini, ne gibi
tehlikelerle karşılaşacaklarını bilemeyeceği bir nesli kurtarmak için,
en doğru kararı vermekte ve zor bir işi başarmak için gerekenlerin
tümünü eksiksiz yapmaktadır.
Evrim teorisini savunanlar canlıların tesadüfen var olduklarını iddia
ederler ve doğada bencil bir yaşam kavgasının olduğunu öne sürerler.
Eğer bu iddia doğru olsaydı, sivrisinekten yapması beklenen yavruları
ile hiç ilgilenmemesi, yumurtalarını rastgele yerlere bırakması, onların
güvenlikleri ve diğer ihtiyaçları için çabalamaması olurdu. Ancak
buraya kadar verilen bilgilerde de görüldüğü gibi sivrisinek böyle bir
şey yapmaz ve sonucunu bile göremeyeceği bir iş için çaba gösterir.
Çok açıkça görülmektedir ki, sivrisineğin bir yaşam kavgası yoktur. O,
yapılabilecek en doğru ve sağduyulu hareketi, kendisine verilen ilham
ile yapmaktadır. Bu fedakarlık duygusunu sivrisineğe veren Allah'tır.
Allah herşeyin Kendisine boyun eğmiş olduğunu ayetlerde şöyle haber
vermektedir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden
boyun eğmiş' bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek
olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal
O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)
Jelatinlenmiş Yumurtalar
Gıdaların bozulmadan saklanmaları için son birkaç on yılda oldukça
etkili yöntemler geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlisi,
ambalajlamadır.
Sürü sivrisinekleri olarak bilinen sivrisinek türü de, yumurtalarını saklamak için bu yöntemi kullanır.
Yumurtalar, jelatinimsi bir madde yığının içine, bir çerçeve veya ip
şeklinde bırakılır. Jelatinimsi kitle yumurtaları mekanik etkilerden,
kurumaktan, ani ısı değişimlerinden ve düşmanlardan korur. Ayrıca
sivrisinek, bu madde sayesinde, yumurtaları bitki ya da taşlara
yapıştırır ve böylece yumurtaların suyun içinde kaybolmalarını da
engeller.
Cankurtaran Simidi Yumurtalar
Sıtma mikrobunu taşıyan sivrisinek olan
Anofelin yumurtaları,
suya batmalarını engelleyecek ve su yüzeyinde kalmalarını sağlayacak
özel bir şekle ve yapıya sahiptir. Yumurta kabuğunun dışındaki hava
odacıkları ve yumurtayı saran yüzme kenarları yumurtayı su üstünde
tutar. Yüzme kenarları suyun yüzey gerilimini artırır ve yumurtanın bu
gerilim sayesinde batmamasını sağlar.
Anofel sivrisineğinin yumurtaları. Yumurtaların etrafında
bulunan hava odacıkları ve yüzey geriliminin etkisini artıran yapılar,
yumurtaların su yüzeyinde kalmalarını sağlar. Eğer bu yapılar
yumurtaların üzerinde bir seferde oluşmuş olmasaydı, Anofel
sivrisineğinin bütün yumurtaları suya batarak ölürdü.
|
Yumurta salı ve çatlayan yumurtalardan çıkan larvalar.
|
Yüzey gerilimi suyun yüzeyinde oluşan bir güçtür. Özellikle küçük
canlılar bu gücü aşamazlar. Ancak bu çoğu kez olumsuz bir durum değildir
çünkü bu sayede böcekler suyun üzerinde rahatlıkla yürüyebilirler. Kimi
böcekler bacaklarında bulunan destek yapıları sayesinde -ayaklardaki
tüycükler, ayağı kaplayan yağlı salgılar gibi- su üzerinde çok daha
kolay hareket edebilirler.
Anofel sivrisineğinin yumurtalarının üzerindeki hava
odacıkları ve yüzme kenarları da, yüzey gerilimi kanunundan en yüksek
verimle yararlanacak özelliktedir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi,
ne yumurtaların içindeki larvaların, ne de kendisi de bir zamanlar bu
yumurtadan çıkmış olan anne sivrisineğin, yüzey gerilim kuvvetinden ve
bu kuvvetten yararlanmak için yumurtaların üzerinde bulunan yapılardan
haberleri yoktur.
Böyle bir özelliğin zaman içinde kazanılmasına da imkan yoktur. Eğer bu
yapı yumurtanın üzerinde bir seferde ortaya çıkmamış olsaydı,
Anofelin bütün yumurtaları suyun dibine batar ve sivrisineğin nesli tükenirdi.
Ancak böyle bir durum hiçbir zaman söz konusu olmaz. Çünkü
Anofel
sivrisinekleri de, diğer tüm canlılar gibi varlıklarını sürdürmeleri
için ihtiyaçları olan en uygun tasarımla birlikte var edilmiştir.
Allah her canlıyı gereken özelliklerle yaratmış ve her birine de neler
yapacaklarını eksiksiz olarak ilham etmiştir. Allah herşeye güç
yetirendir. İnsana düşen görev ise, Allah'ın yaratışındaki mükemmelliği
düşünmek ve Rabbimizin sonsuz kudreti karşısında teslim olmaktır. Allah
Kendisinden başka ilah olmadığını bir ayette şöyle haber vermektedir:
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De
ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da
sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi edindiniz?" De ki: "Hiç
görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya
karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi
yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi
benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici
olandır." (Rad Suresi, 16)
Marangoz Sivrisinek
Sivrisinekler yumurtalarını her zaman durgun bir su birikintisinin içine bırakmazlar.
Cylindrotoma
türü sivrisinekler yumurtalarını bırakmak için daha ilginç ve zor bir
yöntem kullanırlar. Bu türün dişisi, yumurtalarını bir bitkinin dokusuna
yerleştirir.
Burada çok önemli bir ayrıntı vardır. Herhangi bir böcek, bitki
dokularını kolay kolay kesemez. Özellikle sivrisineğin boyutu
düşünüldüğünde bu zorluk, insanın elinde hiçbir aleti olmadan kalın bir
ağacı kesmesine benzer ki, böyle bir şey imkansızdır. Peki o halde
sivrisinek ne yapar?
Sivrisinek bu problemi, kendisine yaratılıştan verilen bir özellik
sayesinde aşar. Başının üzerinde bulunan ve bir testere görevi gören
kesici organla, bitki dokularını rahatlıkla keser. Sonra üst kısmından
kestiği bitkilerin içine yumurtalarını iter. Bazen bir yaprakta bu
şekilde bırakılmış 70 yumurtaya rastlanabilir.
Görüldüğü gibi sivrisinek rastgele bir yere bırakmak varken, zahmet
gerektiren bir şekilde hareket etmiş, üstelik de zorlu bir yeri
yumurtalarını bırakmak için seçmiştir. Bu durum yine akla bazı sorular
getirecektir:
-Tek amacı yemek ve yaşamak olan bir böcek niçin kendisini bu şekilde zora sokar ve zahmetli bir işe kalkışır?
-Neden diğer türlerde değil de sadece bu türdeki sivrisineklerin başında kesici organ vardır?
-Bu organı bir alet gibi kullanma bilgisini, doğan her sivrisineğe kim vermiştir?
-Yumurtalarını güvenliğe almak için bitki dokularını kesmeyi sivrisinek nasıl akletmiştir?
Tüm bu sorular bizi yine aynı cevaba götürür: Sivrisinek, bütün bu
işlemleri yapabilmesini sağlayacak özel bir tasarımla ve kendisine bu
işleri yaptıracak bir tür "programla" birlikte ortaya çıkmıştır.
Sivrisineklerin bu özellikleri de Allah'ın benzeri olmayan yaratma
sanatının delillerindendir. Önemli olan insanın bu bu gibi iman
hakikatlerini görüp üzerinde düşünmesidir. Allah bir ayetinde yaratılış
delillerine şöyle dikkat çeker:
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)
Bambu Sivrisineği
"
Leicester sivrisineği" yumurtalarını bambu saplarının
deliklerine bırakır. Bambu saplarının içi güvenli olduğu kadar,
larvaların ihtiyaçlarına da cevap verebilecek bir ortamdır.
Bu sivrisinek türü de yumurtalarını bırakırken -tıpkı diğer
sivrisinekler gibi- kendisine özgü akılcı bir yol izler. Leicester arka
bacaklarını bambu saplarındaki deliklerden, içeride birikmiş suya sokar,
yumurtalar bu sayede suya güvenle düşer ve gelişimlerini burada
sürdürürler.
İlk yağmurlarla birlikte yumurtalar kuluçka dönemine girerler.
Yumurtlamayı takip eden 2-3 gün içinde kuluçka dönemi biter ve
kurtçuklar çıkmaya başlar. Yumurtanın içinden kurtların olgunlaşarak
çıkmaları hemen hemen aynı dakika içinde olur. Bir dakika içinde bütün
kurtlar suda gezmeye başlar. Bunlar hiç durmadan, ne bulurlarsa yer ve
müthiş bir süratle büyürler.
Acaba bu sivrisinek türünün ataları, yaptıkları gözlemler sonucunda
yavrular için en güvenli ortamın bambu sapları olduğunu tespit etmiş,
daha sonra bütün soyun bu yöntemi izlemesine mi karar vermişlerdir?
Sonra da bu emir nesilden nesile, doğan her dişi sivrisineğe mi
ulaştırılmıştır?
Görüldüğü gibi bu tip sorular her aşamada kaçınılmaz olarak insanın
karşısına çıkar. Bu soruların cevapları normal ve vicdanlı bir insanı
tek noktaya yani yaratılış gerçeğine götürür. Dünyanın herhangi bir
köşesindeki herhangi bir bambu sapının içindeki bir su birikintisinde,
bilmediğimiz, aklımıza dahi gelmeyen bir hayat vardır ve bu hayat son
derece kusursuz bir biçimde yaratılmıştır. Elbette ki bu kusursuz
yaratılış evrenin her köşesini kapsar.
Allah bir ayette yarattıkları üzerinde düşünmenin önemine şöyle dikkat çekmektedir:
Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra
dirilttiği suda, (ve) her canlıyı orada üretip-yaymasında düşünen bir
topluluk için gerçekten ayetler (deliller) vardır. (Bakara Suresi, 164)
Yumurtaların Dış Görünümleri Değişiyor: Larva Dönemi
Yumurtadan çıkan yavru sivrisinek, erişkin haliyle hiç ilgisi olmayan
bir görünümdedir. Sanki bambaşka bir canlıdır. Yaklaşık 1-1.5 mm
uzunluğunda olan larvanın vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere 3
bölüme ayrılmıştır. Başı oval görünümdedir ve iki yanında birleşik
gözler ve gözlerin önünde de kısa bir anten mevcuttur. Ancak larva, bu
hale gelip erişkin bir sivrisineğe dönüşünceye kadar çok zorlu bir
yolculuk geçirir.
Larvalar su altında yaşarlar. Sürekli yedikleri için, bir hafta içinde
6-7 kat büyürler. Bu dönem sivrisineğin yaşamı boyunca büyüdüğü tek
dönemdir. Larva sadece acıkır, yemek yer ve büyür.
Larva Suyun İçinde Nasıl Beslenir?
1: solunum borusu, 2: larvanın besininin ağzına gelmesini sağlayan fırçalar
Larvanın bu dönemde nefes alabilmesi için su üzerinde boğulmadan asılı
durması gereklidir. Ancak bir problem vardır. Sürekli beslenmesi gereken
sivrisinek, suyun üzerinde asılı dururken yemeğine nasıl ulaşacaktır?
Bunun için özel bir yöntem bulması gerekir, ancak sözünü ettiğimiz canlı
ne bir şey düşünebilen ne de bir yöntem geliştirme kabiliyetine sahip
olan, yalnızca 1.5 milimetre büyüklüğünde bir larvadır.
Larva zorunlu durumlarda suyun içine dalabilir. Ancak bu uzun süremez
çünkü nefes almak için tekrar su yüzeyine dönmek zorundadır. Dolayısıyla
bu şekilde dalarak beslenmesi imkansızdır.
Larvanın başaşağı su içinde dururken yemek yiyebilmesi için, doğuştan
kendisine verilmiş çok önemli bir mekanizma vardır. Bu mekanizma
sayesinde avına kendisi gidemeyen larva, suyu hareketlendirerek avını
ayağına getirir. Ağzının iki yanında, 4 set halinde bulunan ince tüylü
bir fırçayı hızlı bir şekilde sallayarak suda bir akıntı yaratır.
Böylece suda bulunan bakteriler, suyun hareketiyle larvanın ağzına
gelirler. Larva da bu fırçalara takılan bakterileri yer.
Bir sivrisinek larvası bu yöntemi kullanarak günde 100-1000 cm3 suyu süzebilir.
Görüldüğü gibi larvanın özelliklerinde çok açık bir tasarım vardır;
ağzının etrafındaki fırça, hayvanın beslenebilmesi için yapılmış özel
bir alettir. Sahip olduğu bu sistem sayesinde larva boğulmadan besinine
ulaşır. Sonsuz şefkat sahibi olan yüce Allah'ın "rızık veren" (Rezzak)
sıfatının tecelli etmesiyle sivrisinek larvaları korunurlar. Allah her
canlıyı eksiksiz olarak yaratmıştır. Kuran'da her canlıyı Allah'ın
rızıklandırdığına şöyle dikkat çekilmektedir:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)
Başaşağı Nefes Almak
Küçük bir su birikintisinde bazen yüzlerce, bazen de binlerce sivrisinek larvası bulunabilir.
Gelişme döneminde sürekli yemek yiyen larvanın temel ihtiyaçlarından
biri de nefes almaktır. Peki larva nasıl olur da aynı anda hem başaşağı
durup nefes alır, hem de yemek yer?
İnsanlar suyun içinde nefes alabilmek için birtakım özel aletlerden
(oksijen tüpü, şnorkel, hava pompası, vs.) yararlanırlar. Sivrisinek
larvası da, bunlara benzer bir dalış teçhizatına doğuştan sahiptir.
Suyun içinde başaşağı dururken, vücudunun arka tarafında bulunan solunum
borularıyla nefes alır. Kimi larvalar da suya paralel durur ve
karınlarında bulunan üç solunum deliğini kullanırlar. Bu sistemler,
dalgıçların kullandığı şnorkel ve hava pompalarının bir benzeridir.
İnsana belki de biyolojik bir ayrıntı gibi gelen bu cümleler aslında
çok önemli bir gerçeği ortaya çıkartır: Eğer ortada böylesine akılcı bir
tasarım varsa, mutlaka onu üstün akıl sahibi bir Yaratıcı vardır. Bu
yüce Yaratıcı, "alemlerin Rabbi" olan yani en küçükten en büyüğe kadar
tüm dünyaların, tüm boyutların hakimi, eğiticisi ve düzenleyicisi olan
Allah'tır.
Allah yarattığı varlıklar üzerinde sanatını tecelli ettirerek insanlara
Kendi varlığının delillerini gösterir. Bu sanat, insan beyninin
karmaşık yapısından uzayın sonsuzluğuna, sivrisineğin sindirim
sisteminden insan bedenindeki mükemmelliklere ve mikroskobik canlılara
kadar her yerde açıkça görülmektedir.
Suyun çevrimini, dolayısıyla besinin ağza ulaşmasını sağlayan fırçalar
Fatır Suresi'nin 40. ayetinde Allah şöyle buyurmaktadır:
De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz
mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların
göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de
onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır,
zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40)
Şnorkele Su Kaçarsa...
Sivrisinek larvaları şnorkele benzer organları sayesinde suyun içinde
rahatlıkla yaşamlarını sürdürürler. Ancak şnorkelle nefes almanın bir
tehlikesi vardır. Eğer suda oluşacak bir dalgalanma ya da rüzgar
şnorkelin içine su kaçırırsa bu, sivrisineğin boğulmasına neden olur.
Ancak özel bir tedbir sayesinde bu olası tehlikenin larvaya zarar
vermesi de engellenmiştir. Şnorkellerin havayla temas eden uç kısmı
doğuştan özel bir yağla kaplıdır. Bu yağın özelliği suyu iten (hidrofob)
bir yağ olmasıdır. Larva başaşağı su içinde dururken, bu yağ sayesinde
solunum borusunun deliklerinden içeri su giremez.
ağzın etrafındaki fırçalar
Larvanın şnorkelinin ucunda bulunan özel yağ sayesinde şnorkelin
içine su kaçmaz. Bu yağın özelliği hidrofob (suyu iten) bir yağ
olmasıdır. Böylesine özel yapılı bir kimyasalın, böylesine özel bir
görev için en doğru ve en uygun yerde bulunması, evrim teorisinin hiçbir
şekilde açıklayamayacağı bir noktayı oluşturur.
Bu salgı özel olarak su için yaratılmıştır. Larva sudan başka bir
sıvının, örneğin petrolün içine konulduğunda, salgı görevini yapamaz.
Petrol şnorkelden içeri girer ve larvanın boğulmasına neden olur.
10 milimetrelik bir larvanın, birkaç milimetre uzunluğundaki solunum
borusunun ucunda böyle özel bir yağın var olması, üzerinde durulmadan
geçilebilecek bir konu değildir. Ayrıntılara dikkat edelim:
-Suyun şnorkelden içeri girme riskine karşı böyle özel bir önlem alınması,
-Salgının tam ihtiyaç duyulan yerdeki, yani solunum borusunun ucundaki hücreler tarafından salgılanması,
-Bu yağlı salgının her yeni nesilde kendiliğinden mutlaka var olması...
Bütün bunların varlığı tesadüflerle açıklanabilir mi? Elbette ki hayır.
Çünkü tesadüfler karmaşaya neden olur. Milyarlarca tesadüfün ardı
ardına sıralanması ise kaos anlamına gelir. Birbirinden bağımsız
parçalardan oluşan ama bu parçaların uyumu sayesinde ortak bir amaca
hizmet eden sistemler ve mekanizmalar, kaos sonucunda değil, ancak bir
tasarım sonucunda ortaya çıkabilirler.
Evrim teorisi ise mevcut canlıların bugünkü hallerine daha basit yapıda
olan canlıların zamanla gelişmesi sonucunda ulaştığını öne sürer.
Evrime göre bu gelişim, zamanla meydana gelen tesadüfi değişimlerin,
basamak basamak birbirine eklenmesi sonucunda gerçekleşmiştir.
Her ne kadar Latince isimler ve karmaşık terimlerle "bilimsel" bir
kılıfa sokulmaya çalışılsa da, evrim teorisinin temel mantığı tek
kelimeyle ifade edilebilir: "Tesadüf".
Şimdi sivrisineğin nefes almasını sağlayan özel yapısının nasıl
varolmuş olabileceğini, evrim teorisinin iddialarını da göz önüne alarak
inceleyelim.
Evrime göre bundan binlerce yıl önce daha basit yapılı sivrisineklerin
bulunması gerekirdi. Bu hayali senaryoya göre, o zamanki sivrisineklerin
solunum borularının daha oluşmadığını varsayalım. Peki o zaman
sivrisinek larvaları ne yapacaklardı?
1) Larva suyun içinde başaşağı duramayacak, nefes
almak için başını suyun üzerinde tutacaktı. Bunun kaçınılmaz sonucu ise
elbette ki bütün larvaların açlıktan ölmesi olurdu.
2) Tesadüfen larvanın vücuduna bir solunum borusu
eklendiğini varsayalım (bunun teknik olarak imkansızlığına ileride
değineceğiz), solunum borusunun ucunda bulunan ve suyun boruya girmesine
engel olan yağ olmadığı için larva boğularak ölecekti. Larvanın, bu
yağı sentezleyen hücrelerin vücudunda oluşmasını bekleyebileceği tek bir
saniyesi bile olamayacaktı. Görüldüğü gibi bu, evrim teorisinin kendi
içerisinde çelişkili bir durum oluşturmaktadır.
3) Solunum borusunun ve bu borunun ucunda bulunan
yağın aynı anda bir şekilde larvanın vücuduna eklendiğini varsayalım. Bu
yalnızca o larvanın hayatını kurtarırdı. Çünkü larva, vücudunda oluşan
bir değişimi bir sonraki nesle aktaramayacaktı. (Parmağı kesilen bir
kadının çocuğunun eksik parmakla doğmayışı gibi.) Oysa, vücuttaki
değişimin bir sonraki nesle aktarılabilmesi için, evrimin yeni organ
veya organel oluşturmakla kalmayıp bunun genetik kodunu da canlının
üreme hücrelerinde bulunan DNA'ya eksiksiz olarak eklemesi
gerekmektedir.
Bu nokta çok önemlidir. Bu yüzden konuyu bir başka örnek üzerinde
inceleyelim. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi insanın hayali
atalarından biri olduğunu varsayacağımız bir canlının vücuduna yeni bir
organ, mesela karaciğerin eklenmesini düşünelim. Karaciğerin genetik
kodu, milyonlarca şifreden oluşur. Bu şifrelerin hepsinin aynı anda, o
canlının üreme hücrelerindeki DNA'ya katılması gerekir ki bir sonraki
nesilde de ortaya bir karaciğer çıksın. Milyonlarca şifre içinde
yapılacak tek bir hata, karaciğerin oluşamamasına, daha doğrusu işe
yaramamasına ve canlıya yarar değil zarar vermesine yol açar. Sözünü
ettiğimiz hayali canlı yaşamını sürdüremez ve yok olur gider.
Burada bir nokta daha vardır. Söz konusu canlı, vücudunda bir karaciğer
oluşana kadar ne yapacaktır? Karaciğerin vücutta yürüttüğü hayati
fonksiyonları hangi organ yapacaktır? Görüldüğü gibi böyle bir canlının
bir zamanlar var olduğunu düşünmek bile mantıksızdır. İlk insan, tam ve
eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmış; yani yaratılmış olmalıdır.
Aynı şekilde sivrisinek de, sahip olduğu özellikleri DNA'sında genetik
şifre olarak taşımak zorundadır. Aksi takdirde bir sonraki nesilde bu
özellikler olmayacaktır. Sivrisineğin atası olduğunu varsaydığımız
hayali canlının üreme hücrelerine, hem solunum borusunun, hem de bu
borunun ucundaki hücrelerin ürettikleri yağın genetik şifrelerinin aynı
anda, eksiksiz, hatasız olarak katılması gerekir ki, bu imkansızdır.
Bunun anlamı da yine sivrisineğin eksiksiz ve kusursuz bir şekilde bir
anda varolduğu, yani yaratıldığıdır.
Peki sivrisinek soluduğu havayı vücuduna nasıl dağıtacaktır?
Sivrisineğin solunumu şu şekilde gerçekleşir:
Sivrisineğin aldığı hava, iki ufak torbacığa dolar. Bu torbacıklar
vücuda yayılan kılcal hatlara bağlıdırlar ve bu hatlarla havayı her yere
dağıtırlar. Torbacıkların arasında sivrisineğin ihtiyacına uygun bir
kalp vardır. Kalp, düzenli atışlarla torbacıkları pompalayarak, havanın
vücuda dağılmasını sağlar.
Kalpten hemen sonra da mide ve bağırsaklar gelir. Burada sözünü
ettiğimiz kalp, mide ve bağırsakların da eksiksiz olarak sivrisineğin
vücudunda bulunmaları gerekir. Solunum sisteminin yanı sıra, bu organlar
da sivrisineğin yaşaması için vazgeçilmezdir. Sivrisinek bir bütün
olarak var olmak zorundadır, sahip olduğu özellikleri zaman içinde
kazanmış olması mümkün değildir.
Üstelik bu özellikler her sivrisinek türünde çeşitlilik gösterir. Örneğin
Mansonya türünün larvası, soluk alabilmek için su yüzeyine çıkmaz. Bunun yerine oldukça akıllıca ve zor bir yöntem izler.
Su Yüzüne Çıkmadan Nefes Alan Larva
Su altındaki oksijen, suda çözünmüş olarak bulunur ve burada yaşayan
bütün canlılar (bitkiler ve hayvanlar) bunu kullanırlar. Ayrıca bitkiler
köklerinde ve dokularında bu oksijeni biriktirirler. Mansonya
sivrisineklerinin larvası da bitkilerdeki bu "paketlenmiş" oksijeni
kullanır. Larvada, su bitkilerinin köklerini ve dokusunu delmeye ve
bunların içindeki havayı çekmeye yarayan testere biçiminde bir organ
vardır. Bunu kullanarak oksijen ihtiyacını rahatlıkla karşılar ve suyun
altında sürekli olarak kalabilir.
Burada yine açık bir tasarım vardır. Su yüzeyine çıkmayan Mansonya
larvasının yapısında, bitki köklerini delebilmesi ve bu köklerin
içlerindeki havayı çekebilmeleri için gerekli olan herşey vardır.
Dahası larva, vücudundaki bu "alet"lerin ne amaçla kendisine
verildiğini bilir. Larvanın bildikleri bununla bitmez. Larva oksijene
ihtiyacı olduğunu ve bu oksijenin bitkilerin köklerinde bulunduğunu da
bir şekilde bilmektedir. Yalnızca 1.5 mm. boyunda ve dünyaya yeni gelmiş
bir larvanın nasıl olup da bütün bunları bildiği ise tesadüf iddiaları
ile elbette ki açıklanamaz.
Yanıbaşındaki Düşman
Tüm sivrisinek larvalarını suda kendi halinde yüzen ve beslenmek için
bakterilerle yetinen sakin canlılar olarak tanımlamak doğru olmaz. Bazı
türlerin larvaları oldukça yırtıcıdır. Bu dönemde sürekli olarak
beslenen kimi larva türleri yiyecek bulamadıklarında da birbirlerini
yerler. Bu yüzden larvaların güvenliği için temiz sular değil, bakterice
zengin kirli sular daha uygundur. Bu tür larvaların olduğu temiz
sularda, sal şeklindeki bir yumurta grubunun içinden kimi zaman yalnızca
birkaç tane larva hayatta kalır.
Ancak anne sivrisinek adeta bunu bilir ve yumurtalarını bırakmak için
daha çok kirli suları seçer. Kirli sularda, sal şeklindeki bu
yumurtalardan yaklaşık 100 tanesi sağlam olarak çıkar.
Dikkat edilirse bu noktada da anne sivrisineğin yaptığı bilinçli bir
seçim söz konusudur. Sivrisinek biri temiz, biri kirli iki farklı suyla
karşılaştığında seçimini kirli sudan yana kullanmaktadır.
Acaba sivrisinek, türünün devamı için geçerli olan bu önlemleri
düşünerek mi, yoksa gözlemleyerek mi bulmuştur? Elbette ki sivrisineğin
tecrübe kazanması, bu doğrultuda kararlar vermesi ve bunu gelecek
nesillere aktarması söz konusu değildir.
Akıntılı Sularda Ne Yapılır?
Akıntı olan yerlerde büyüyen larvalar yaşamak için bir yerlere tutunmak
zorundadırlar. Vücutlarındaki destek sistemleriyle bu problemin
altından kolayca kalkarlar.
Çok hızlı akan sularda bulunan bazı larva türlerinin arkalarında 45
derecelik bir eğim yaparak vücutlarıyla birleşmiş uzun bir itici
bulunur. Bu iticinin ucunda bulunan küçük kitin kancaları sayesinde
larva herhangi bir yere tutunabilir ve kendisini akıntıya karşı korumaya
alır. Özellikle
Heptegina cinsi sivrisineğin larvası bu vantuz sayesinde güçlü akıntılara dayanabilir.
Sivrisineğin Evi
Bazı sivrisinek larvaları ise doğuştan mimardırlar. Kendilerini bir
yerlere yapıştıracak vantuzları olmayan bu larvalar, hem düşmanlarından
korunmak hem de akıntıya karşı koyabilmek için kendi evlerini kendileri
yaparlar. Bu ise başlı başına ilginç ve şaşırtıcı bir iştir, çünkü her
aşaması zorluklarla doludur.
Öncelikle yumurtadan çıkan larvanın, güvenliğini sağlamak ve akıntıya
karşı koyabilmek için bir eve ihtiyacı olduğunu fark etmesi, bunun
üzerine bir ev yapmaya karar vermesi gerekmektedir.
İkinci aşamada larva bir plan yapmalıdır. Ancak ortada bir sorun
vardır. Larvanın elinde ne bir teknik alet ne de bir alet gibi
kullanabileceği bir organ -gaga, pençe, el vs.- vardır. Dahası ev
yapabilmek için su altında pek fazla malzeme de yoktur.
Ancak bütün ihtiyaçları önceden düşünülmüş olan larva, ev yapması için
gerekli malzemeye de doğuştan sahiptir. Kolaylıkla şekil verebileceği
jelatinimsi bir madde salgılar. Bu malzemeyi en doğru şekilde kullanan
larva, kendisi için en uygun şekilde, iki tarafı açık boru benzeri bir
yuva yapar. Bu yuvayı ya çamur veya kuma gömer ya da yanında taşır.
Burada dikkat edilmesi gereken, larvanın doğar doğmaz kendini güvenceye
almak için ev yapmaya başlaması ve ihtiyacı olan maddeyi vücudunda
hazır bulmasıdır.
Suyun altında etkili olacak, suya rağmen kolay şekil verilecek bir
maddenin üretilmesi için eğitim alınması dolayısıyla belli seviyede bir
kimya bilgisi gerektiği açıktır. Larva bir kimyager olmadığına göre bu
salgıyı kendi zeka ve bilgisiyle üretmiş de olamaz. Böyle bir ihtimali
düşünmek son derece akıl ve mantık dışıdır. Bütün imkansızlığına rağmen
larvanın kendi aklı ve zekasıyla böyle bir şeyi ürettiği varsayılsa bile
bunu üreten sistemi kendi vücuduna yerleştirmesi gibi bir ihtimal
düşünülemez. Böyle bir yuva yapıp kuma gömmeyi de kendi kendine
planlayamayacağı açıktır.
Herhangi bir larva, bu özellikleri tesadüfen veya tecrübeyle bir
şeklide kazanmış olsa bile edindiği bilgileri bir sonraki nesle
aktaramaz. Eğer bir canlı bir bilgiye doğuştan sahipse, bu bilgiyi en
doğru şekilde kullanıyorsa ve bu bilgiyi kullanabileceği bütün imkanlara
ve malzemelere doğuştan sahipse, bunun tek bir anlamı vardır: Bütün
bunlar üstün bir aklın kontrolü altında gerçekleşmektedir ve bu canlı
ile birlikte var edilmiştir. Bu bilgi ve özellikleri, canlıya veren
üstün aklın sahibi, herşeyi yoktan var eden Rabbimizdir. Bir ayette
şöyle buyrulmaktadır:
... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden
uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki,
apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Güneş Altında ve Suyun İçinde Saatlerce Kalınca Ne Olur?
Buraya kadar sivrisineklerin larva ve pupa dönemlerinin tamamını suyun
içinde geçirdiklerinden ve genelde su yüzeyinde ya da yüzeye yakın
yerlerde bulunduklarından bahsettik. Su molekülleri, güneş ışınlarını
çok fazla yansıttığı için, doğal olarak, zaman içinde larvanın da bundan
olumsuz yönde etkilenmesi gerekirdi. Oysa larva güneşten hiç
etkilenmez. Çünkü olası problemler de sivrisineğin vücudunda bulunan bir
pigment sayesinde daha baştan çözülmüştür.
Bu pigment, tamamı ürik asit granülleriyle doldurulmuş olan ürositlere
benzeyen hücreler ağından oluşur. Ürik asit, şeffaf olan larva ve pupa
için güneşe karşı koruyucu görevi görür, sivrisinek de bu sayede güneş
altında kavrulmaktan kurtulur.
Sivrineklerin sahip oldukları tüm özellikler birer yaratılış
delilidirler. Bu apaçık gerçeği bir kere daha görmek için
şöyle düşünelim: Sadece bu kalkan bile larvanın vücudunda bulunmasa,
diğer bütün özelliklerinin bir anlamı kalmaz, larva güneş altında
kavrularak ölürdü.
Buraya kadar verilen bütün örnekler tek bir gerçeğe işaret etmektedir.
Sivrisineği sivrisinek yapan bütün özelliklerin ortaya çıkmasını
sağlayan Allah benzersiz bir gücün ve ilmin sahibidir. Allah'tan başka
ilah yoktur. Allah, Kuran'da Kendisinden başka ilah edinilmemesi
gerektiğini bize şöyle haber vermiştir:
Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt
(burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve
benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar,
bundan dolayı yüz çeviriyorlar.(Enbiya Suresi, 24)
Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden
ve işlediklerinizi bilen O'dur. O, iman edip salih amellerde bulunanlara
icabet eder ve onlara kendi fazlından artırır. Kafirlere gelince;
onlara şiddetli bir azap vardır. (Şura Suresi, 25-26)
Büyük Bir Değişim: Pupa Dönemi
Sivrisineklerin çoğunda larva dönemi bir hafta kadar sürer. Bu sürenin
uzunluğu daha çok ısıya bağlıdır ama beslenmeyle de dolaylı olarak
ilgilidir.
Larva giderek büyür, derisi kısa bir süre sonra daha fazla büyümesini
engelleyecek şekilde gerginleşmeye başlar. Bu da ilk deri değişim
zamanının geldiği anlamına gelir. Artık larva pupa dönemine geçmeye
hazırdır.
Değişim Başlıyor
1: Pupa, 2: Larvalar
Larva döneminden sonra suyun altında sivrisinek için yepyeni bir
dönem başlar. Pupa adı verilen bu dönem canlının yetişkin bir sivrisinek
olmadan önceki son dönemidir.
İyice büyüyen larva sert derisini açabilmek için keskin bir alete
ihtiyaç duyar. Bu aşamada pupanın herhangi bir şekilde yardım alması
mümkün değildir. Bu problemi de kendi başına çözmek zorundadır.
O ana kadar larva, gelişiminin her aşamasında ihtiyacı olan şeyleri
kolayca bulmuştur. Herşeyi kusursuz yapan Allah, larvayı tam olarak
ihtiyacına yönelik özelliklerde bir organla yaratmıştır.
Larvanın başının arkasında, sert deriyi kırmaya yarayan bir organ
vardır. Bu organ deri değişimin hemen ardından vücuttan atılır. Eğer bu
organ oluşmasaydı ya da daha geç oluşsaydı, larva derisinin içinden
çıkamayacağı için sıkışarak ölecekti.
Alttan gelen yeni deri ise, yumuşak ve esnektir. Larvanın büyümesi de
bu esnek deri sayesinde kolaylaşmış olur. Sivrisinek larvası gelişimini
tamamlayıncaya kadar 3 kez daha deri değiştirecektir. Toplam olarak 4
defa deri değiştirerek gelişir ve sonunda 10 m uzunluğuna varır.
Sivrisinek kurtçukları artık gerçek bir sivrisinek olmak için son aşama
olan "pupa" dönemine girmişlerdir. Bu en fazla birkaç gün süren çok
kısa bir evredir ve bu dönemde pupa beslenmez. Sivrisineğin ileride ayak
ve kanatlarının yer alacağı göğüs (toraks) kısmıyla birleşmiş olan
kafası büyük ve yuvarlaktır. Bu aşamada da sivrisinek yepyeni bir canlı
gibidir ve ihtiyaçları da değişmiştir.
Yeni Beden, Yeni İhtiyaçlar, Yeni Çözümler...
Larvadan pupaya geçiş döneminde solunum şnorkelleri kapanır. Bu,
larvanın nefessiz kalması anlamına gelir. Ancak oldukça şaşırtıcı bir
gelişme olur ve pupanın ön tarafında iki yeni hava borusu çıkar. Bir kez
daha sivrisinek, kendisi için çok özel tasarlanmış bir gelişim programı
sayesinde hayatta kalmayı başarır. Larva bu iki yeni hava borusunu su
yüzeyine çıkartarak nefes almaya başlar.
1: Larva, 2: Pupa, 3: Şnorkel
Pupa döneminde, suyun içindeki koza kabuğunun altında sivrisineğin
kanatları ve bacakları tam olarak şekillenir. Suyun altında, uçuş için
gerekli olan yapının eksiksiz tamamlanması son derece önemlidir. Yabancı
bir ortamda uçmayı sağlayacak kusursuz bir yapının su altında bir kabuk
içinde ve eksiksiz olarak tamamlanması üstün yaratılış örneklerinden
biridir.
Pupalar, soluk alabilmek için suyun yüzeyine yakın dururlar.
Hareketleri çok süratlidir, ama beslenmeye ihtiyaçları yoktur. Pupa
dönemi 3-4 gün içinde son bulur.
Pupa döneminin sonuna doğru, sivrisineğin rengi iyice esmerleşir,
derisi şeffaflaşır. Beş gün içinde, pupanın şeffaflaşan derisi açılır ve
erişkin sivrisinek sudan dışarı çıkacak hale gelir. Bu çıkış anı,
gerçekten de insanı hayran bırakacak bir ustalık gösterisidir. Çünkü
genç sivrisinek, suyun içinde yüzmekte olan pupasından, suya hiç
değmeden çıkar. Bunu başarması ise şarttır, çünkü ıslanmış kanatlarla
uçması mümkün değildir.
Kanatlar ve bacaklar pupa evresindeyken gelişimlerini tamamlamışlardır
ve pupanın içinde kullanıma hazır bir şekilde beklemektedirler.
Sivrisineğin Zoru Başarması
Kozasından çıkmadan hemen önce pupa nefes alarak genişler. Bu
genişlemenin etkisiyle koza ilk olarak baş tarafından çatlar. Bu önemli
bir detaydır, eğer bu çatlama baş taraftan değil de, alt taraftan
başlasaydı, sivrisinek suyun yüzeyine çıkamazdı ve boğularak ölürdü.
Çıkmaya hazırlanan sivrisinek bu aşamada büyük bir tehlikeyle karşı
karşıyadır. Çatlayan kozanın içine su girerse bu onun sonu olacaktır.
Elbette ki bu tehlikeyi önleyecek tedbirler de önceden alınmıştır.
Kozanın yırtılan baş tarafı, sivrisineğin kafasının su ile temasını
engelleyecek özelliklere sahip, yapışkan bir sıvıyla kaplanmıştır. Bu
sıvı, tıpkı hayvanın daha önce kullandığı "şnorkel"in sıvısında olduğu
gibi, suyu iten (hidrofob) bir yapıya sahiptir. Bu özel sıvı pupanın baş
tarafında bulunmasaydı, çatlayan kozanın içine su dolardı. Kanatları ve
vücudu ıslanan sivrisinek, kozayla beraber batardı.
Sivrisineğin kozasından çıkarken karşı karşıya olduğu tehlikeler
bununla da sınırlı kalmaz; onu yeni zorluklar beklemektedir. Suyun
içinde kendisini sımsıkı çevreleyen kozanın içinden çıkmaya çalışan
sivrisineğin durumunu bir düşünelim:
Dengesi bozulup kozayı ters çevirebilir. Çıkarken suya temas edip
ıslanabilir. Her iki ihtimal de sivrisineğin boğulması demektir.
Pupa nefes almaya devam eder. Esebilecek en ufak bir rüzgar onun suya
değip ıslanmasına ve böylece ölmesine neden olacağı için,sivrisinek
pupadan çıkmak için rüzgarsız bir anı seçer. Sonra başını ve ön
ayaklarını kozanın içinden yavaş yavaş çıkarır. Ön ayaklarını su
yüzeyine yaslayıp, vücudunun kalan kısmını suyun içindeki kozadan dışarı
çeker. Burada sivrisineğin ayaklarının da mükemmel bir tasarımla
yaratıldığı görülür. Sivrisineğin ayaklarında, suya batmayı engelleyecek
özel bir yapı vardır.
Eğer sivrisineğin ayaklarında bu özellik bulunmasaydı, hayvan suyun üzerine çıkamadan, kozanın içinde boğularak ölürdü.
Kozadan çıktıktan sonra sivrisinek bir süre suyun üstünde dinlenir ve daha sonra da uçup gider.
Bu mucizevi değişimde elbette üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken başka noktalar da vardır:
- Suyun içinde yaşayan larvanın, uçmanın ne demek olduğunu bilmesine
imkan yoktur. Ancak uçuş için gerekli kanatlar, o daha suyun içindeyken
eksiksiz olarak var olmuşlardır.
- Eğer uçabileceği kanatların ve suyun üzerinde durmasını sağlayacak
yapıdaki ayakların gelişimi, sivrisinek suyun içindeyken bitmeseydi, bu
onun sonu olurdu. Sivrisinek pupadan çıkar çıkmaz boğulurdu. Oysa herşey
tam zamanında hazırdır.
Sivrisinek sualtı dünyasından, dış dünyaya ihtiyacı olan herşey tamamlanmış olarak çıkar:
-Uçabileceği kanatları sualtında oluşmuştur.
-Kan emeceği özel mekanizması sualtında oluşmuştur.
-Kurbanının dokularını uyuşturacak, kanın pıhtılaşmasını engelleyecek özel sıvısı sualtında oluşmuştur.
-Avının yerini saptayan özel algılama sistemi sualtında oluşmuştur.
-Karşı cinsin kanat çırpma frekansını bile ayırt edecek kadar üstün algı yeteneği sualtında oluşmuştur.
-Görme yeteneği de yine sualtında oluşmuştur.
Sivrisinek suyun içinden dış dünyaya eksiksizce yaratılmış olarak
adım atar. Bizim dünyamız için adeta yoktan var olmuş gibidir. Allah her
türlü yaratmayı bilen ve yarattıklarını da kusursuz yapandır.
Sivrisineğin dünyaya gelmesindeki tüm aşamaları başından itibaren
düşündüğümüzde hayvanın yumurta olarak suya bırakılmasından uçmasına
kadar geçen aşamaların hepsinin, başlı başına birer yaratılış harikası
olduğunu görürüz. Sivrisinek dış dünyaya açılana kadar yüzlerce
tehlikeli dönemeçten geçer. Bunların her birindeki hassas dengeler ve
ince ayarlar sayesinde bu dönemeçleri aşarak hayata gözlerini açar.
Görüldüğü gibi sivrisinekte, son derece kusursuz ve detaylı bir tasarım
vardır. İşte bu nedenle, tek bir sivrisinek dahi Allah'ın yaratışındaki
muhteşemliği gösterdiği için önemli bir delildir. Allah bir ayetinde,
"Allah bir sivrisineği örnek vermekten çekinmez" (Bakara Suresi, 26)
şeklinde buyurarak bu gerçeği bize haber vermektedir. Evrendeki her
canlı-cansız varlık gibi bu küçücük hayvan da Rabbimizin ayetlerinin bir
tecellisidir.